Çıkarların Tespiti:
Türkiye, Suudi Arabistan-İran anlaşmasını neden memnuniyetle karşıladı?

Çıkarların Tespiti:

Türkiye, Suudi Arabistan-İran anlaşmasını neden memnuniyetle karşıladı?



Türkiye, Suudi Arabistan-İran anlaşmasını memnuniyetle karşıladığını açıklayan ilk ülkeler arasında yer aldı. Ankara, iki ülkenin attığı bu adımı, Orta Doğu’da bir süredir hakim olan ateşkes ve normalleşme yollarıyla uyumlu olarak değerlendirdi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, Ankara’nın iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin bölgenin güvenliğine, istikrarına ve refahına önemli katkılar sağlayacağına güven duyduğunu da teyit etti. 

Söz konusu anlaşmayı desteklemek, Ankara’nın Suudi Arabistan ile yakınlaşmasına yardımcı olabilir ve aynı zamanda Tahran’la iş birliğinin geliştirmesine olanak sağlayabilir. Görünüşe göre Türkiye’nin anlaşmayı memnuniyetle karşılaması, Türkiye’nin bölgedeki gerilimi azaltma konusundaki arzusu bağlamında geldi. Çünkü bölge ülkeleri ile ilişkilerinde reform eğilimine giren Türkiye için önemli bir hedef haline gelmiştir. Bu, BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerin normalleşmesinin yanı sıra Mısır ile normalleşmeye yönelik önemli adımlar atılmasında da kendini gösterdi. Görünüşe göre Türkiye, bölge ülkeleri arasındaki gerilimi azaltmanın Türk çıkarlarını daha güvenli hale getirdiğinin farkında. Bu nedenle, Suudi Arabistan-İran anlaşmasını memnuniyetle karşılayarak, bu adımı desteklediğini ilan etti. 

Çeşitli Hususlar

Ankara’nın Suudi-İran anlaşmasına verdiği desteği ve iki ülke arasındaki yakınlaşma şansını açıklayan birçok neden var. Söz konusu nedenler aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

1- “Sıfır sorun” politikasına dönülmesi: Türkiye’nin Suudi-İran yakınlaşmasına verdiği destek, Ankara’nın bölge ülkeleriyle ilişkilerinde son dönemde yaşadığı değişim ve bölge ülkeleriyle sorunlarını sıfıra indirme eğiliminin bir parçası olarak anlaşılabilir. Bu, Suudi Arabistan ile yakınlaşmasında, İran’la tartışmalı konuların ele alınmasında ve Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecini ilerletmek için Suriye rejimi ile ilişkilerine yatırım yapmasında açıkça görülüyordu. Bununla bağlantılı olarak Ankara, 6 Şubat depreminden bu yana bölgedeki istikrarı pekiştirme çabalarını yoğunlaştırıyor. Yaklaşık 100 milyar dolara mal olduğu tahmin edilen deprem nedeniyle Türkiye’nin güneyindeki etkilenen bölgelerde yeniden yapılanma politikasını desteklemek için mali kaynaklarının ve dış yönelimlerinin büyük bir bölümünü kullanmak zorunda görünüyor. Dolayısıyla Türkiye, bölgedeki sorunları ortadan kaldırmanın ve nüfuz mücadelesine son vermenin, yeniden yapılanma operasyonlarını bölgesel rekabetlerle meşgul olmadan yönetebileceğine inanıyor. 

2- Batının bölge ülkeleri üzerindeki kuşatmacı baskıları: Türkiye, Batı ülkelerinin bölge ülkeleri üzerindeki baskısını azaltmak için bölgesel uyum durumunu güçlendirmek için Suudi-İran yakınlaşmasına yatırım yapmaya çalışıyor. Türkiye, bir yandan Washington diğer yandan ayrı ayrı Suudi Arabistan ve İran ile derin ihtilaflı meseleler olduğunun farkında. Bu nedenle Ankara, Suudi-İran ilişkilerinde reform yapmanın, bölge ülkeleri arasında Batı baskılarını etkisiz hale getirme konusunda anlaşmalar geliştirmek için elverişli bir ortam sağlayabileceğine inanıyor. Bu baskılar, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile 1995’te imzalanan ve 1996’da yürürlüğe giren gümrük birliği anlaşmasını güncellemeyi reddetme boyutuna ulaştı. ABD, Ukrayna’daki savaş nedeniyle Moskova’ya uygulanan Batı yaptırımlarına katılmayı reddetmesi nedeniyle Batı’nın Ankara’ya yönelik eleştirilerinin artmasına ek olarak, Türkiye’ye gelişmiş F16 uçağı modelini vermeyi de reddediyor. Türkiye’nin son yıllardaki bölgesel politikaları ve Rusya ile yakınlaşması, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması çağrılarına kadar Batılı güçlerle ilişkilerinde gerginliğe neden oldu. 

Bu bağlamda Türkiye, Suudi-İran yakınlaşmasını destekleyen bir pozisyon benimseyeceğine ve Çin politikasına uyum sağlayacağına, bunun da Batının üzerindeki baskıları etkisiz hale getireceğine veya en azından Batı’nın Türkiye’ye yönelik uygulamalarını değiştireceğine inanıyor. Görünen o ki, Türkiye’nin üstü kapalı korkular uyandıran Suudi-İran normalleşmesinden yararlanma arayışı, Washington ile hızlı bir niteliksel değişime katkıda bulundu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 12 Mart’ta yaptığı açıklamalar bunu gösteriyor. Akar, ülkesinin F16 savaş uçağı tedariki konusunda Pentagon ile yürüttüğü görüşmelerin “olumlu bir noktaya” ulaştığını açıkladı. 

3- Petrol ihtiyacının karşılanmasının sağlanması: Türkiye’nin ilişkileri normalleştirmeye yönelik Suudi-İran yakınlaşmasını memnuniyetle karşılaması, Türkiye’nin iki ülke ile enerji projelerinde işbirliğini ilerleterek çıkarlarını artırma arzusundan ayrı tutulamaz. Bu, ister Türkiye’nin İran ve Suudi Arabistan’dan diğer ülkelere enerji transferi için önemli bir merkeze dönüşmesi, ister Ankara’nın enerji ihtiyacının rekabetçi fiyatlarla ve daha uzun tedarik süreleriyle karşılanması açısından olsun. Özellikle Batının Rus petrol sektörüne yönelik yaptırımlarının artması nedeniyle Türkiye’nin Rus gazı arzının kesintiye uğramasından endişe ediyor. Ayrıca, Eylül 2022’de Kuzey Akım hattının hedef alınmasında olduğu gibi, Türkiye’nin Türkiye’den geçen Rus enerji nakil hatları olan “Türk Akımı” ve “Mavi Akım”ı da hedef alma korkusu var. Bu nedenle Türkiye, Riyad ile olan gerginliğin aşılması ve Kürt nüfuzunu kuşatma konusunda İran’la olan mutabakatını genişletmesinin ardından Türkiye-Suudi ilişkilerinde kayda değer bir gelişme kaydedildiğinin farkındadır. Ankara’nın İran protestolarına karşı çıkmasının yanı sıra; iki ülkenin enerji denklemlerindeki varlığını artırmasına izin verebilir. 

4- Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını koruması: Türkiye’nin Suudi-İran anlaşmasını memnuniyetle karşılaması, kısmen Ankara’nın iki ülkeyle olan ekonomik çıkarlarını koruma arzusundan kaynaklanıyor. İran Gümrük İdaresi’ne göre Ankara, Riyad ile Tahran arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin aralarındaki ticaret alışverişinde yaklaşık 15 milyon dolarlık bir artışa yansıyabileceğinin farkında. 

Ekonomik kriz yaşayan Türkiye, Suudi Arabistan’ın Türk ekonomisine verdiği desteği sürdürmesi gerektiğinin farkında. Bunun son belirtileri, Suudi Kalkınma Fonu’nun 6 Mart’ta Türkiye Merkez Bankası’na mevduat olarak 5 milyar dolar yatırmak üzere bir anlaşma imzaladığı duyurusunda görüldü. Ankara, ekonomik krizini hafifletmek için şu anda Suudi yatırımlarına duyulan ihtiyacı da anlıyor. Bu nedenle Türkiye’nin Tahran’a yönelik Suudi politikasının yönelimlerini memnuniyetle karşılaması önemliydi. 

Öte yandan İran pazarı, Ankara ile Tahran arasındaki ticaret hacminin 2022 sonunda yaklaşık 6,4 milyar dolara yükselmesine ek olarak, Türk ihracatı için önemli bir pencere oluşturuyor. Ayrıca, Batının İran’a yönelik yaptırımları, birçok İranlı şirketin sermayelerini devretmesine ve fabrikalarını Türkiye’ye taşımasına neden oldu. Burada Ankara’nın İran’ın Riyad ile gerginliği azaltmak için attığı adımları desteklediğini açıklaması anlaşılabilir. 

Olumsuz Tepkiler

Sonuç olarak, Türkiye’nin Suudi-İran yakınlaşmasını olumlu karşılaması, İran’ın bir yandan siyasi ve ekonomik çıkarlarını güvence altına alma, diğer yandan da Batının üzerindeki baskılarını etkisiz hale getirme isteğiyle bağlantılı olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye’de bu yakınlaşmanın tamamlanmayacağına veya sahada uygulanmayacağına dair gizli endişeler var. Bu durum, bölgesel gerilimleri tırmandırabilir ve 6 Şubat depremlerinden sonra kendi iç işlerine gömülen Ankara’yı olumsuz etkileyebilir. Bu, ister yeniden yapılanma harcamaları için alınan önlemler, ister önümüzdeki Mayıs ayında yapılması planlanan önemli seçimlere hazırlık açısından olsun.